Araklı’lı Tarihçi eğitimci Hasan Suiçmezden önemli açıklamalar geldi. suiçmez şunları söyledi.İnanılmaz, inanılır gibi değil! Durup dururken iktidar partisinin çokbilmiş mensupları bu milletin tarihini hatırlayarak, kültürünün enginliğinden ve eskiliğinden bahseder olmuşlar. Hatta bu iktidar sahipleri bu milletin bütün değerlerini ayaklar altına aldım diyen hükümdarlarının tarih ile iletişiminin sağlanması için bütün ülke insanlarının; isteseler de, istemeseler de Osmanlıcayı öğreneceklerini ferman buyurmasının ardından kolları sıvayıp, hemen bir “Milli Eğitim Şurası” tertipleyerek fermana uygun kararlar alıp haykırmaya başlamışlar:
“Tarihimizi öğrenmemiz engellenmek isteniyor, ilim hazinelerimiz milletimizden gizleniyor! Genç nesillerimizin tarihini öğrenmesinde ne mahsur var, bunu istemeyenler darbecidir, bu bize karşı yapılmak istenen bir ihtilaldır”!
İyi de, sizin işinize gelmeyen her gelişmeye “ihtilal, darbe girişimi” dediğinizi artık herkes biliyor. Milleti inandırmak için başka yalanlar uyduracaksınız kardeşim. Osmanlıca eğitimine gelince; bunun ne tarihle, ne kültür ile ve ne de ilim ile bir ilişkisi yoktur. Bu olsa olsa Ankara’da yaptırılan ve hakkındaki tartışmalar bir türlü bitmeyen “haram sarayın” etkinliğinin arttırılması için ihtiyaç duyulan çağdaş “kullar” yetiştirilmesi amacına yönelik bir aldatmaca ve hedef saptırmadır. Belli ki, insanımızı kula kul olmaktan çıkarıp, Allah’a kul olmaya yönlendiren “Cumhuriyet rejimi” ile hesaplaşmanın adı konulmayan uygulamasıdır.
77 milyona Osmanlıca öğretmenin ne ilimle ve ne de kültür ile bir ilişkisi olamaz. Mezar taşı edebiyatı yaparak bu milleti kimse kandıramaz. Bu gün yaşayan nesillerimiz acaba kaç nesil gerisini tanıyorlar ki. Bir kültür zenginliği olarak üniversitelerin ilgili bölümlerinde zaten Osmanlıca öğretiliyor, öğretilmelidir de. Akademik ihtiyaçlara cevap verecek yeterlilikte öğretilen bu dilin bütün, lise ve ortaokul öğrencilerine öğretilmesinin ilmi bir amacı varmadır? Bu büyük bir zaman kaybı değilmidir?
Sarayda yaşayanlara yarenlik yaparak, süslü cümlelerle hitap etmek, Türkçe kelimeleri, Farsça ve Arapça kelimeler ile boğup Türkçenin varlığını anlamsız hale getirmek savunulacak bir hal midir!
Elbette ki hayır!
Osmanlı saraydan Türk’ü dışladığı gibi onun şairimizin “Türkçe, annemizin ağzımızdaki sütü gibidir” diye tanımladığı dilini de kovmuştur. Devlet yönetiminden dışlanan Türkler, her şeylerini feda ettikleri vatanlarını yönetememenin izdırabıyla asırlarca istemeyerek de olsa sabrederek yaşamışlardır. Anadolu da halk Yunus gibi, Köroğlu gibi, Dadaloğlu gibi, Pir Sultan Abdal gibi Türkçe konuşmuştur. Karaman oğlu Mehmet Bey, “bundan sonra, dergâhta, bargâhta, divanda ve sokakta Türkçe konuşulacaktır” diyerek dilin millet hayatındaki önemini vurgulamışlardır.
Fuzuli’nin, Baki’nin, Nefi’nin, Nedim’in süslü cümlelerini okuyup öğrenmekle gençlik ne elde edecektir? Bunlar zaten liselerde edebiyat derslerinde yeterince anlatılıp öğretilmiyor mu?
Osmanlıca konusunda kim ne derse desin asıl amaç yeni Osmanlıcılık adı altında, dün sarayda olduğu gibi bu gün de; Türk’ü devlet yönetiminden dışlamak, dilini küçümseyip terk etmek, yönetici ve danışmanları; Ermeni, Rum, Süryani, Arap kökenli vatandaşlarımızdan yaparak eyalet sistemine geçip, “padişahım çok yaşa” anlayışını Cumhuriyetin rövanşı olarak millete kabul ettirmektir!
Osmanlıca bahane, saray hayatı şahane; işin özeti budur!
karadenizdesonnokta